Buradasınız

COVID-19 salgınının dünya nüfusu üzerinde kalıcı sonuçları olabilir. Pandemi sürecinde özellikle sağlık sistemlerinin yetersiz olduğu ülkelerde, üreme sağlığı hizmetlerine ve aile planlaması yöntemlerine erişimde yaşanan aksaklıklar, doğum oranlarında önemli değişikliklere neden oldu. Bazıları, çocuk doğurmayı ertelerken, bazı yerlerde ise sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar istenmeyen gebeliklere yol açtı. Türkiye’nin de arasında bulunduğu pek çok Avrupa ülkesinde, doğum oranlarında yüzde 10’un üzerinde keskin bir düşüş yaşandı. Bu doğrultuda, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, UNFPA, 2021 Dünya Nüfus Günü temasını “Yanıt; haklar ve seçimler. İster artış, ister düşüş yaşansın; değişen doğurganlık oranlarının çözümü, herkes için üreme sağlığı ve haklarına öncelik vermek” olarak belirledi.

 

ANKARA, TÜRKİYE - Devam eden COVID-19 salgını, küresel olarak sağlık sistemlerindeki zayıflıkları ortaya çıkardı ve kadınlar ve kız çocukları için cinsel sağlık ve üreme sağlığına ilişkin bilgilerin ve hizmetlerinin sağlanmasında ciddi aksamalara ve zorluklara neden oldu. COVID-19 pandemisi aynı zamanda, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti de besledi, şiddet vakaları özellikle kapanma dönemlerinde yükseldi. Bu dönemde, çocuk yaşta evlilik ve kadın sünneti ile mücadele programlarında da aksamalar yaşadığından, bu zararlı uygulamalarda da artış gözlendi.

 

Bu çerçevede, doğurganlık oranları konusundaki endişeler de arttı. Büyük ölçüde yüksek gelirli ülkelerden elde edilen mevcut verilerin analizleri, hamileliği geciktiren veya doğurganlık planlarını değiştiren durumlar nedeniyle, COVID-19'un Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere bazı ülkelerde doğurganlık düşüşünü hızlandırdığını gösterdi.

 

Pandemi ve insanların üreme seçimleri ​​üzerindeki etkisi, Avrupa genelindeki zaten çok düşük olan doğurganlık oranları daha da düşürdü. 2020 yılının son aylarına, yani ilk karantinaların başlamasından dokuz ay sonrasına ait istatistikler, verilerin mevcut olduğu Avrupa ülkelerinde, doğum oranlarında ortalama yüzde 10'un üzerinde keskin bir düşüş olduğunu gösteriyor. Türkiye de o ülkelerden biri.

 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun yeni yayınladığı Dünya Nüfus Günü Bülteni’ne  göre, 83.4 milyonluk nüfusuyla, Türkiye'nin doğurganlık hızı, nüfusun ikame seviyesi olan 2.10'un altında kaldı. 2001'de 2,38 olan toplam doğurganlık hızı, 2020'de 1,76’ya geriledi. Bu oran 2019 yılında ise 1,88’di. 

 

Öte yandan, veriler ve projeksiyonlar, bazı düşük ve orta gelirli ülkelerde ise pandeminin aile planlaması hizmetlerine erişimi kesintiye uğrattığını, hatta özellikle kırılgan gruplar arasında istenmeyen gebelikleri artırdığını ortaya koydu. Örneğin, Kenya ve Malavi'de ergenler arasında istenmeyen gebeliklerde ani artışlar görüldü.

 

Bu gelişmeler ışığında, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, UNFPA, 2021 Dünya Nüfus Günü temasını “Yanıt; haklar ve seçimler. İster artış, ister düşüş yaşansın; değişen doğurganlık oranlarının çözümü, herkes için üreme sağlığı ve haklarına öncelik vermek” olarak belirledi.

 

COVID-19'un doğurganlık üzerindeki etkisini henüz bütünüyle analiz edemesek de, bu değişimler yeni doğan patlamaları veya düşüşlerine ilişkin endişelere, bu endişeler de bazı alarmist politikalara yol açıyor. Ancak alarmist politika yaklaşımları, bireysel sağlığı, hakları ve seçimleri baltalarsa son derece zararlı olabilir.

 

Alarmist politikalar, bazı durumlarda yasal kürtaja erişimin azaltılması ve/veya aile planlaması yöntemlerine ilişkin kısıtlamalar gibi gerici önlemlere yol açarken, nüfusun arttığı yerlerde ise doğurganlık oranlarını düşürmeye yönelik zorlayıcı aile planlaması veya kısırlaştırma gibi önlemleri ortaya çıkarabiliyor.

 

UNFPA, karar vericileri, doğurganlık ve demografik değişimlere, cinsel ve üreme sağlığı bilgilerine ve hizmetlerine erişim başta olmak üzere, tüm insanların cinsel ve üreme sağlığına ve haklarına öncelik vererek yanıt vermeye çağırıyor.

 

Pandemiden önce bile, dünyada kadınların yalnızca yüzde 55'inin sağlık hizmetlerine erişim, aile planlaması veya cinsel ilişki konusunda kendi kararlarını verebildiği göz önüne alındığında, sağlık sistemlerinin kriz dönemlerinde cinsel ve üreme sağlığı konusunda desteklenmesi ve bu hizmetlerinde zaruri olarak sınıflandırılması daha büyük bir önem kazanıyor. Kadınlar, bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde sınırsız seçim yapabilmeleri için eğitimsel, ekonomik ve politik olarak güçlendirilmesi gerekiyor.

 

Dünya Nüfus Günü'nde UNFPA, kadınların ve kız çocuklarının cinsel sağlık ve üreme sağlığı ihtiyaçları ve kırılganlıkları hakkındaki farkındalığın artırılması, değişen demografiye karşı hakların ve seçimlerin korunmasının en iyi çözüm olduğunun vurgulanması ve, cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve haklarının 2030 hedefleri çerçevesinde her durum ve her koşulda korunması için çağrısını yineliyor.

 

UNFPA Yürütücü Direktörü Natalie Kanem şunları söylüyor: “Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetleri esastır. Sağlık sistemleri anlaşılır bir şekilde aşırı yük altında olsa bile, bu hizmetler ertelenemez. Daha fazla gecikme, kadınların ve kız çocuklarının sağlığını ve iyilik haline zarar vererek, bir ömür boyu sürebilecek ciddi sonuçlar doğuracaktır. Gelin, tüm kadınların ve kız çocuklarının hakları ve seçimleri için birlikte mücadele edelim.”

 

Sonuç olarak, doğurganlık değişimlerine yanıt vermenin en iyi yolu, herkesin insan haklarını ve refahını desteklemektir. UNFPA, nerede yaşarsa yaşasın, tüm insanların üreme haklarını ve seçimlerini gerçekleştirmelerini mümkün kılmak için çalışmaya devam ediyor.