Buradasınız

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, UNFPA Türkiye, ve Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜKSAM) iş birliğiyle hazırlanan “COVID-19 Pandemisi Sürecinde Kadın Sağlık Çalışanlarının Özelleşmiş İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi Araştırması” yayımlandı. Araştırma, kadınların %70’ini oluşturduğu sağlık sektöründe pandemi sürecinde yaşadıklarına ve ihtiyaçlarına dikkat çekiyor. 

ANKARA - Tüm dünyada sağlık çalışanlarının %70’ini, Türkiye’de ise %56’sını oluşturan kadınlar, bir yıldır devam eden COVID-19 pandemisi ile mücadelede de en ön saftalar. COVID-19 pandemisi, hem işte hem de evde artan sorumluluklar ile kadınlar için hayatı zorlaştırırken, kadınların özelleşmiş ihtiyaçlarının da daha da arka planda kalmasına neden oldu. 

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, UNFPA Türkiye ile Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜKSAM) iş birliğiyle hazırlanan “COVID-19 Pandemisi Sürecinde Kadın Sağlık Çalışanlarının Özelleşmiş İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi Araştırması” kadın sağlık çalışanlarının pandemi dönemindeki tecrübelerini ortaya koymak ve ihtiyaçlarına ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla hazırlandı. COVID-19 pandemisi sürecinde Türkiye genelindeki farklı il ve kurumlarda, çeşitli pozisyonlarda hizmet veren 1082 kadın sağlık çalışanından elektronik anket yolu ile toplanan veriler, toplumsal cinsiyet perspektifiyle ele alındı. Bununla birlikte, çalışmaya katılanların %48’i COVID-19 biriminde çalışan ve %28’i ise COVID-19 tanısı almış kişilerden oluşuyor. 

Araştırmaya katılan her 10 kadın sağlık çalışanından 4’ü (%38) haftada ortalama 41 saat ve üzeri çalıştığını belirtirken, yoğun mesai yapanların çoğunun COVID-19 birimlerinde çalıştığı görülüyor. Araştırmaya göre, bu birimlerde çalışanların %62’si çocuk sahibi, %54’ünün bakmakla yükümlü olduğu biri var, %39’unun evinde ise COVID-19 açısından riskli grupta olan en az bir kişi yaşıyor. Katılımcıların %64’ü COVID-19 pandemisine ilişkin herhangi bir eğitim almadığını söylüyor. Araştırmaya katılan her 10 kadın sağlık çalışanından 8’i (%81) ise bilgi ihtiyacı olduğunu belirtiyor.

Yoğun çalışma temposuna bağlı olarak, her 10 kadın sağlık çalışanından 7’si (%69)  ev işleri/özel yaşam ile çalışma hayatı arasında kaldığını ve iş dışındaki yaşantısına ilişkin desteğe ihtiyaç duyduğunu (%64) ifade ediyor. Bu bölünmeyi azaltabilmek için, her 10 katılımcıdan 7’si (%72) psikososyal desteğe, katılımcıların yarısından fazlası (%58) çamaşır, temizlik ve yemek gibi ev işlerinde desteğe, 3’te 1’inden fazlası (%37) ise çocuk bakımı ile ilgili desteğe ihtiyaç duyduğunu belirtiyor.

Kadın sağlık çalışanlarının tamamına yakını (%94), COVID-19 pandemisi sebebiyle kendisini kaygılı hissediyor. Kendisini en kaygılı hisseden meslek grubu, hekimler, hemşireler ve ebeler. En çok birinci basamak sağlık hizmeti veren kurumlarda (%97), üniversite hastanelerinde (%95) ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde (%94) görev yapan kadın sağlık çalışanları kaygı yaşıyor. Kaygı sebepleri arasında; virüsü aile ve yakın çevreye bulaştırmak (%91), COVID-19 pozitif olmak/sürekli enfeksiyon riski altında olmak (%79), durumun belirsizliği (%78) ve insanların yeterince önlem almadığı düşüncesi (%77) öne çıkarken; her 10 katılımcıdan 3’ü (%30) hizmet alanlar veya onların aileleri tarafından şiddete uğrama ihtimali nedeniyle de kaygı duyuyor.

Sağlık çalışanları yaşadıkları kaygıyı azaltabilmek için en çok ekonomik desteğe (%63), psikososyal desteğe (%62), çalışma saatlerinin azaltılmasına (%58), iş yerinde çalışma organizasyonunun daha iyi yapılmasına (%49) ve işyerlerindeki sorunları bildirebilecekleri bir sistemin kurulmasına (%44) ihtiyaç duyduklarını söylüyor. 

Katılımcıların neredeyse tamamının (%92) pandemi sürecinde önemli gereksinimlerinin karşılanamadığını belirttiği araştırmaya göre, her 4 katılımcıdan 3’ü (%74) harcadığı emeği karşılayan bir gelirlerinin olmamasından, katılımcıların yarısı (%49) kendi bireysel sağlık kontrollerinin yapılamıyor olmasından ve yarısına yakını ise kişisel koruyucu donanım malzemelerinin yetersiz olması (%43) ve psikososyal destek/öz bakım ihtiyaçlarını karşılayamıyor olmaktan (%40) yakınıyor. Araştırmaya göre, katılımcıların %26’sı pandemi sürecinde çalıştıkları kurumdaki cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin de kesintiye uğradığını belirtiyor. En çok kesintiye uğrayan hizmetler infertilite, prenatal ve postnatal bakım ve isteğe bağlı düşük olarak sıralanıyor. 

Araştırmada, kadın sağlık çalışanlarının yaşanan zorluklara ilişkin çözüm önerilerine de yer veriliyor. Buna göre, katılımcıların %75’i ücretlerin iyileştirilmesi, %71’i çalışma saatlerinin azaltılması, %53’ü meslek örgütlerinin daha etkin olması, %52’si yaşanılan olumsuzlukların iletilebilecekleri bir mekanizma oluşturulması, %49’u menstrüasyon dönemlerinde izin konusunda kolaylık sağlanması, %48’i iş yerinde dinlenmek için kadın dostu alanların oluşturulması, %45’i kararlarda kadın sağlık çalışanlarının katılımcı olacağı bir sistem kurgulanması, %43’ü farklı mesleklerden kadın sağlık çalışanları arasında bir dayanışma ağı oluşturulması  ve %40’ı ise iş yerlerindeki yaşanan şiddeti engelleyecek yeterlilikte önlemler alınması gibi adımların kadın sağlık çalışanlarının yaşadığı sıkıntıların çözümünde önemli rol oynayacağını düşünüyor. 

Araştırma sonuçları, pandemi sürecinde Türkiye’de sağlık hizmeti sunan kadın sağlık çalışanlarının özelleşmiş ihtiyaçlarının karşılanması ve toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşımla koruyucu ve önleyici sağlık politikalarının ve uygulamalarının yaygınlaştırılmasının önemini ortaya koyuyor.