Go Back Go Back
Go Back Go Back
Go Back Go Back

21. Yüzyılda Dünyanın Ortak Tehdidi: İklim değişikliği doğurganlığı olumsuz etkiliyor

21. Yüzyılda Dünyanın Ortak Tehdidi: İklim değişikliği doğurganlığı olumsuz etkiliyor

Haberler

21. Yüzyılda Dünyanın Ortak Tehdidi: İklim değişikliği doğurganlığı olumsuz etkiliyor

calendar_today 13 November 2024

Yedi kişilik bir aile sokakta gülümsüyor.
UNFPA, bireylerin ve çiftlerin arzu ettikleri büyüklükte ailelere sahip olabilmelerinin ve çocuk sahibi olma planlarının iklim değişikliğinden etkilenmemesi için iklim eylemi çağrısında bulunuyor.

UNFPA Türkiye Ofisi tarafından Kasım 14, 2024 tarihinde kaleme alındı.

Ankara, Türkiye - İklim krizi, demografinin tüm boyutlarını ve doğurganlık oranlarını etkileyerek ciddi sonuçlara yol açıyor. Üreme kapasitesi ve insanların gelecekteki doğurganlık beklentileri, iklim krizinin etkisiyle olumsuz yönde etkileniyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), bireylerin ve çiftlerin arzu ettikleri büyüklükte ailelere sahip olabilmelerinin ve çocuk sahibi olma planlarının iklim değişikliğinden etkilenmemesi için iklim eylemi çağrısında bulunuyor.

Son bilimsel araştırmalar, iklim değişikliğinin üreme sağlığı ve üreme tercihleri üzerinde olumsuz etkileri olduğunu ortaya koyuyor: İklim değişikliği, çocuk sahibi olma arzusunu azaltıyor, doğum sırasında zorluklara sebep oluyor ve düşük riskini artırıyor. Çalışmalar, doğumdan bir hafta önce ortam sıcaklığında meydana gelen 1°C’lik bir artışın hamile kadınların ölü doğum yapma olasılığını %6 oranında artırdığını gösteriyor. Ayrıca, iklim krizi güvenli kürtaj ve üreme sağlığının temel gereksinimleri olan modern gebelik önleyici yöntem ve ilaçlar gibi sağlık hizmetlerinde kesintilere yol açarak bütünsel engeller oluşturuyor. 

İklim değişikliği ile ilişkili çevresel değişiklikler — hava kirliliği, orman yangınları, ısı stresi, seller, toksik kimyasallar ve vektör kaynaklı hastalıklar gibi — yeni doğan sağlığını olduğu kadar kadın ve erkek üreme sağlığını da olumsuz etkiliyor. Sıcak hava dalgalarının sıklaşması ve şiddetlenmesi, erkek üreme sistemine zarar vererek doğurganlık oranlarında azalmaya yol açabiliyor.

İklim değişikliği, doğurganlığın yalnızca fiziksel boyutunu değil, aynı zamanda zihinsel boyutunu da tehdit ediyor. İnsanlar, özellikle de genç nüfus, gezegenin geleceği hakkında derin bir kaygı taşıyor. Örneğin, 18 Afrika ülkesinde yapılan bir araştırma, olağandışı çevresel koşullara maruz kalan kadınların çocuk sahibi olma isteğinin daha düşük olduğunu ortaya koyuyor. İnsanlar çevreye verilen zararın çok büyük olduğunu düşünüyor, geleceğe dair güvensizlik hissediyor ve bu nedenle çocuk sahibi olmaktan çekiniyor. Bölgesel eğilimle paralel olarak, Türkiye’de de doğurganlık oranı 2001'de 2,38 iken 2023'te 1,51’e düştü. Türkiye’de iklim değişikliğinin doğurganlık üzerindeki etkisini araştırmaya yönelik özel bir çalışma henüz mevcut değil ve bu alan, kıymetli bir araştırma potansiyeli taşıyor.

İklim değişikliğinin ölüm oranları üzerinde doğrudan bir etkisi bulunuyor. Bu bağlamda, iklim krizinin “sessiz bir katil” olduğu söylenebilir. Bölge fark etmeksizin, tüm dünyada iklim değişikliği nedeniyle aşırı sıcaklıklara maruz kalan insan sayısı artış gösteriyor. 2000-2019 yılları arasında, aşırı sıcak hava her yıl 489.000 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. 2000-2004 ile 2017-2021 yılları arasında ise 65 yaş üstü bireylerde sıcaklık kaynaklı ölüm oranları yaklaşık %85 oranında arttı. 2030 ve 2050 yılları arasında aşırı sıcaklıklar nedeniyle 5 milyon insanın hayatını kaybetme ihtimali bulunuyor (WHO, 2024).

İklim krizinin yol açtığı genel karamsarlık, kaygı ve düşen doğurganlık oranları gibi olumsuz sonuçlar yalnızca küresel iş birliğiyle alınacak önlemler yoluyla tersine çevrilebilir. UNFPA, insanların arzu ettikleri aile büyüklüklerine ulaşabilecekleri sağlıklı ve güvenli bir çevre sağlamanın bu önlemlerle mümkün olduğunu kabul ediyor. Ayrıca, krizden en çok etkilenenleri korumak ve iklim krizinin etkilerini hafifletmek için hükümetler ve kilit aktörlerle insan odaklı çözümler geliştiriyor ve bu olumsuz gidişatı tersine çevirecek kapsamlı yol haritaları sunuyor.

  • Cinsel sağlık ve üreme sağlığı (SRHR), iklim eyleminin vazgeçilmez bir bileşeni olmalı. İklim krizinin kadınlar ve kız çocukları üzerindeki orantısız etkileri dikkate alındığında, cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile kadınların güçlendirilmesinin de iklim krizi eylem planlarına entegre edilmesi gerekir. 
  • Ülkelerin sağlık odaklı iklim eylem politikalarına (UKB’lerine) cinsel sağlık ve üreme sağlığının açıkça dahil edilmesi, kadınlar ve gençler için hayati bir önem taşıyor.
  • Kadınlar ve gençler, ekonomik, politik ve hukuki anlamda daha sınırlı güce sahip olduklarından orantısız iklim etkileriyle başa çıkmakta daha fazla zorluk yaşıyorlar. Bu nedenle, kadınların ve gençlerin iklim karar alma süreçlerinde daha fazla temsil edilmesi gerekli. Kadınlar ve gençler, dönüşümün öncüsü olabilir ve gelecekleri üzerinde söz sahibi olma duygusunu yaşayabilir. Böylelikle, kaygıları azalabilir ve böylelikle kaygıları azalabilir ve istedikleri doğurganlık seviyelerine ulaşabilirler.
  • Hükümetler, uluslararası toplum ve tüm kilit aktörler, sağlık sistemlerini güçlendirmek, evrensel sağlık kapsamını benimsemek ve iklime dayanıklı sağlık ve sosyal koruma sistemleri oluşturmak konusunda ilerlemeyi hızlandırmalı. Bu, kronik hastalıklar, gebelikler ile çocuk ve yaşlı sağlığı üzerindeki iklim etkilerinin üstesinden gelmek için kritik bir unsur.
  • İklim değişikliğini azaltmak için gıda israfının ortadan kaldırılması gerekir. Gıda sistemlerimiz, doğadan çıkarılan suyun %70'ini kullanırken, dünya genelindeki gıdanın %19'u israf ediliyor. Sıfır atık yaşam tarzını benimsemek ve bu anlamda davranış değişikliklerine gitmek, dönüştürücü bir güç oluşturabilir. Hükümetler, özel sektör ve bireyler, gıda israfının çevre, iklim ve toplumsal eşitsizlikler üzerindeki olumsuz etkileri hakkında farkındalık yaratmak için kampanyalar düzenleyerek ve bu kampanyalara katılarak bu değişime öncülük edebilirler.
  • Toplumlarımızda giderek artan eşitsizlikleri ve biricik gezegenimizi tehdit eden tehlikeyi gözler önüne seren iklim krizinin üstesinden gelebilmek için dünyanın ortak bir küresel tepkiye ihtiyacı var.

UNFPA, toplumların demografik dayanıklılığını güçlendiren uzun vadeli çözümler sunarken, iklim eylemlerindeki çabalarını desteklemek için hükümetler ve diğer paydaşlarla iş birliği sürdürmeyi taahhüt ediyor.