Buradasınız

Son otuz yılda kadın hakları ve sağlığı alanında küresel olarak elde edilen büyük kazanımlar, çirkin bir gerçekle gölgelenmiş durumda: Milyonlarca kadın ve kız çocuğu, oldukları kişi ya da doğdukları yer nedeniyle bu gelişmelerden faydalanamadı. 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü’nde Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) “2024 Dünya Nüfusunun Durumu Raporu” ile yoksulluk, ırkçılık, cinsiyetçilik ve diğer ayrımcılık biçimlerinin eşitsizlikleri beslediğini ve özellikle kadınları ve kız çocuklarını geride bıraktığını gösteriyor. Rapora göre, çeşitli nedenlerle ötekileştirilen veya çatışma ve insani kriz ortamlarında yaşayan kadınların ve kız çocuklarının, sağlık hizmetlerine zamanında erişemedikleri için ölme olasılığı çok daha yüksek. Çözümün anahtarı ise kapsayıcı ve güvenilir veri.

ANKARA, TÜRKİYE - Geçtiğimiz 30 yılda, kadın haklarına ve sağlığına yönelik küresel taahhütler dikkate değer ilerlemeler kaydetti: 160'tan fazla ülke aile içi şiddete karşı yasalar çıkardı, anne ölüm oranları neredeyse üçte bir oranında azaldı, 15-19 yaş arası kız çocuklarının doğum oranları yaklaşık üçte bir oranında düştü. Veriler, bu ilerlemeleri gösterirken aynı zamanda boşlukları da ortaya çıkardı.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, UNFPA’in 2024 Dünya Nüfusunun Durumu Raporuna göre, bu ilerlemelerden halihazırda avantajlı durumdaki gruplar çok daha fazla yaralanırken, milyonlarca kadın ve kız çocuğu, oldukları kişi ya da doğdukları yer nedeniyle bu gelişmelerden faydalanamadı. İklim değişikliği, insani krizler ve kitlesel göç gibi özellikle kadınları orantısız şekilde etkileyen güçlü etkenlerin yanı sıra; yoksulluk, etnik köken, ırka dayalı ayrımcılık gibi nedenlerle ötekileştirilen veya çatışma ve insani kriz ortamlarında yaşayan kadın ve kız çocukları eşitsizlikler nedeniyle acı çekmeye ve hatta hayatını kaybetmeye devam ediyor. UNFPA’in yeni raporuna göre;

Neleri başardık?

  • Son 30 yılda 162 ülke ev içi şiddete karşı yasalar çıkardı.
  • 2000-2020 yılları arasında anne ölümleri küresel düzeyde %34 azaldı.
  • 2000 yılından bu yana 15-19 yaş arası kız çocuklarının doğum oranları üçte bir düştü.
  • 1990-2021 arasında modern gebeliği önleyici yöntem kullanan kadınların sayısı ikiye katlandı.
  • 2021'de HIV teşhisi alanların sayısı, 2010'a kıyasla neredeyse üçte bir oranında azaldı.

Neler eksik kaldı?

  • 68 ülkede kadınların dörtte biri hala sağlıkları ile ilgili kendi kararlarını veremiyor. 
  • Neredeyse 10 kadından 1’i gebeliği önleyici yöntem kullanımı konusunda söz sahibi değil.
  • Verileri bulunan 32 ülkenin 19'unda kadınların bedenleri üzerinde söz sahibi olabilmesiyle ilgili iyileşmeler görülürken, 13'ünde ise gerileme yaşandı.
  • Kadınların dörtte biri, eşleriyle veya partnerleriyle cinsel ilişkiye hayır diyemiyor.
  • Hala her gün yaklaşık 800 kadın doğum yaparken ölüyor: Bu ölümlerin neredeyse tamamı önlenebilir. Bu ölümlerin çoğu gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşiyor.
  • Önlenebilir anne ölümlerinin yarısından fazlası, insani krizlerin ve çatışmaların yaşandığı ülkelerde meydana geliyor; bu da günde yaklaşık 500 anne ölümü demek. 
  • Hamilelik ve doğumla ilgili komplikasyon yaşayan Afrikalı bir kadının, bu sorunlar nedeniyle hayatını kaybetme olasılığı, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki bir kadına kıyasla yaklaşık 130 kat daha fazla.
  • Engelli kadınların cinsiyete dayalı şiddete maruz kalma olasılığı, engelli olmayan akranlarına göre 10 kat daha fazla.

UNFPA’in 2024 Dünya Nüfusunun Durumu Raporu’na göre kadın sağlığı için 79 milyar dolar daha harcanması, 2022 ile 2050 arasında 1 milyon kadını anne ölümlerinden kurtarmanın yanı sıra yaklaşık 660 milyar dolarlık ekonomik fayda sağlayabilir. Kamu, özel ve sosyal sektörlerde küresel toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasının küresel gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) 12 trilyon dolarlık bir katkısı olabilir. Ve dünyada GSYİH'nın yüzde 5'ine mal olduğuna inanılan yakın partner şiddetine son verilmesi, üretkenlik ve kazançlar açısından hem kısa hem de uzun vadede faydalar sağlayarak etkilerini nesiller boyunca artırarak sürdürebilir.

Bu yatırımların doğru bölgelerde, doğru hedef gruplara yönelik yapılabilmesi; eşitsizliklere son verilerek kadın hakları ve sağlığı alanında kaydedilen ilerlemelerden herkesin yararlanabilmesi; ve demografik dayanıklılığa yani herkesin eşit hak ve imkanlardan yararlanabildiği, refah içinde yaşayabildiği bir noktaya ulaşmak için ise kapsayıcı veriler hayati önem taşıyor. Çünkü veriler hem ilerleme düzeyini hem de devam eden boşlukları gösteriyor. Veriler, kimlerin hala tam olarak sayılmadığını, kimlerin geride kaldığını, nerede olduklarını, gelişmelerden neden ve nasıl yararlanamadıklarını ve çözümlerin neler olduğunu söylüyor. Güvenilir ve kapsayıcı veriler aynı zamanda karar vericilere sürdürülebilir ve refah düzeyi yüksek bir toplumun temeli olan demografik dayanıklılık konusunda etkili politikalar üretmek için de yol gösteriyor. Ancak;

  • Her 10 BM üye devletinden 3’ünden azı, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları göstergelerinin en az yarısına ilişkin gerekli verilere sahip. SDG 5 (Toplumsal Cinsiyet eşitliği) ve SDG 13 (İklim), elimizde en az veri bulunan alanlar.
  • Amerika kıtasındaki 35 ülkeden yalnızca 4'ü, hamilelik veya doğum sırasında ölen kadınların ırkını veya etnik kökenini tanımlıyor ve yalnızca 11’i, ırka göre ayrıştırılmış anne sağlığı verilerini topluyor. 
  • Dünya, en savunmasız topluluklara ilişkin verilere öncelik vermiyor. Örneğin, ergenlik çağında (15-19 yaş aralığında) anne olanlara ilişkin veri kalitesinin en düşük olduğu bölgeler, aslında ergen doğumlarının en yaygın olduğu bölgeler dolayısıyla bu konuda üretilen politikalar yeterince etkili olamıyor.

Bu önemli veriler; verilerdeki yetersizliğin eşitsizlikleri nasıl beslediğini ortaya koyuyor. Çünkü sayılmamak; görünmez hale getirilmek ve sonuçta hizmetlere ve haklara erişememek anlamına geliyor. Oysa kapsayıcı veriler etkili ve spesifik çözümler sağlar. İnsanlığın ilerleyebilmesi için, nerede ve kim olduğuna bakmaksızın insanların tüm çeşitlilikleri ile sayılması gerekir. Eşitsizliği sona erdirmek, barışı ve refahı sağlamak, daha fazla umut yeşertmek için dünyanın kapsayıcılık için daha fazla çalışması gerekiyor.

Analizler; veri sistemlerini güçlendirmek için yatırılan her 1 doların, 32 dolarlık ekonomik fayda sağladığını gösteriyor. Birleşmiş Milletler, nüfus verilerinin potansiyel faydalarını tam anlamıyla kullanmak için hükümetlere, veri ve istatistiklere yönelik yurt içi finansmanın 2030 yılına kadar yüzde 50 artırılmasını tavsiye ediyor. 

Daha kapsayıcı, dirençli toplumlar ve sistemler kurmak ve herkesin tüm haklardan ve olanaklardan yararlanabileceği barışçıl ve refah dolu bir gelecek yaratmak mümkün. Bu, ancak insanları tüm çeşitliliği ile sayarak, oldukları gibi kapsayarak, ve gelişmiş veri toplama ve veri analizi yoluyla üretilecek etkili politikalar ile ihtiyaçlarına yanıt vererek sağlanabilir.

İngilizce Raporun tamamına buradan, Raporun Türkçe özetine buradan, Raporun İngilizce özetine buradan ulaşabilirsiniz.